26 Kasım 2010 Cuma

Alter Bridge / AB III / Roadrunner-Capitol

Alter Bridge
AB III
Roadrunner/Capitol

Bu grupla tanışmanın vakti geldi


Eskiden Creed diye bir grup vardı. Keskin gitarlar ve sağlam rock sound’una sahip olmasına rağmen vokalistleri Scott Stapp’in ses rengi yüzünden Pearl Jam’le kıyaslanırdı. Zaten savaşı, birkaç albüm sonra dağılarak kaybettiler. Aynı ekip, Scott Stapp’siz bir başka grup kurdu: Alter Bridge. İlk albümden itibaren iyi bir çıkış ivmesi yakaladılar ve üçüncü albümleriyle hakettikleri başarıyı kazandılar. Karakterli ve çok sağlam bir rock vokal yeteneğine sahip Myles Kennedy, grubu da olumlu yönde etkiledi. Üçüncü albümleri AB III, açılışından itibaren sizi içine çekiyor ve şarkı atlamanıza izin vermiyor. Slip to The Void kısa ama ilgi çekici intro’suyla başarılı bir açılış şarkısı. Ardından gelen Isolation, en sağlamından bir hard rock parçası. En beğendiğim parçalar ise Isolation ve Fallout, Couer D’Alene ve Still Remains. Alternatif rock ve hard rock türlerinin çok başarılı bir karışımı olan AB III albümünü hiç düşünmeden alın, kaybınız olmaz. Ayrıca tanımıyorsanız grupla tanışmak için doğru seçim olacaktır.

http://www.hurriyet.com.tr/cuma2010/16371073.asp?gid=375

The Pretty Reckless / Light Me Up / Interscope

Her güzelin albümü dinlenmiyor

Grubun ismi veya Taylor Momsen, size hiçbir şey ifade etmiyor olabilir fakat Gossip Girl’deki Jenny Humphrey karakteri hatırlamanıza yardımcı olacaktır. The Pretty Reckless’ın vokalisti, meşhur dizideki Jenny, yani Taylor Momsen. Daha 17 yaşındaki bu güzel, rock’a merak sarmış. Light Me Up’taki müzikler ilk başta fena değilmiş gibi geliyor kulağa. Fakat My Medicine parçasıyla açılan albüme maksimum 15 dakika dayanabiliyorsunuz. Kabul edelim, My Medicine kötü bir açılış şarkısı olsa da peşinden gelen Since You’ve Been Gone ve Make Me Wanna Die, hareketli ve insanı yakalayan güzel rock şarkıları. Fakat geri kalanına tahammül etmek için sağlam bir irade ve güce sahip olmak gerek. Tek düze devam eden, birbirinin aynısı gitar riffleri ve hiç değişmeyen bir vokal. Hem rockçı olsanız hem de Taylor Momsen’i güzel bulsanız bile orijinallikten yoksun bu albümü dinlemek çok zor. Grubun klipleri de sanki Momsen’in halkla ilişkiler çalışması gibi duruyor. Sanırım kendisini sadece dizide giyinik görebiliyoruz. Açıkçası ikinci Courtney Love vakasıyla karşılaşma fikri beni fena halde korkutuyor.

http://www.hurriyet.com.tr/cuma2010/16371073.asp?gid=375

2 Kasım 2010 Salı

Maiden ve Türkiye için büyük gün bugün!!!

Yıllardır Iron Maiden'i ülkemizde Mr. Air Raid Siren nam-ı diğer Bruce Dickinson'la vereceği konseri bekliyoruz. Özellikle benle birlikte etrafımda Duygu Ironclad ve Doğu Yücel kendini yırtabilecek kapasiteye sahiptir bu konuda. Son birkaç aydır da kulağımıza yeni söylentiler çalınmaktaydı İstanbul konseri üzerine. Hadi bizim bildiğimiz birkaç şey var fakat Maiden.com siteseinde görmeden sizi de galeyana getirmeyelim lakin bizim heyecanımız bize yeter.
Ve büyük gün bugün. maiden sitesinden bugün saat 18.00'de yeni dünya turunun kesinleşen tarihlerini ve mekanlarını verecek. İşte siteyi açınca karşımıza yukarıdaki giriş sayfası çıkıyor.
Hadi hayırlısı, umarım yüzümüz kara çıkmaz. Up The Irons!!!

1 Kasım 2010 Pazartesi

Albüm: Burçin Büke - Chopin - Hürriyet Cuma -15 Ekim 2010

Burçin Büke
Chopin
Asrın Müzik

Türk virtüözden Chopin


Doğduğu günden beri müziğin içinde olan ve hayatı başarılarla dolu muhteşem bir müzisyendir Burçin Büke. Kariyerine neredeyse 10 yaşında başlayıp hayatını piyano başında geçirdi. Doğumunun 200. yılında Chopin eserlerini yorumladığı ‘Chopin’ albümüyle karşımızda. Albümde, Chopin’in serbest tarzda bestelediği Scherzo, Waltz, Nocturne ve Ballade’ın da olduğu 13 eser bulunuyor. İlk piyano derslerini babasından alan, ilk konserini 10 yaşındayken halk önünde veren ve 1977’de 11 yaşındayken ‘Harika Çocuk’ yarışmasını kazanan bir sanatçıdan bahsediyoruz. Almanya’da yıllarca türlü başarılara imza atan Burçin Büke 1996’dan beri Steinway & Sons sanatçısı. MIAM’da kaydedilen albümün tonmeister’i ünlü teknisyen Pieter Snapper. Sanatçıyı tanıyorsanız zaten kaçırmazsınız çünkü bu albüm az sayıda çıkan klasik müzik albümlerinden biri. Fakat Büke ismini ilk kez duyuyorsanız albüm, virtüözle ve Chopin’le tanışmak için mükemmel bir başlangıç olabilir.

Albüm: Nükleer Başlıklı Kız - 1 / Hürriyet Cuma-8 Ekim 2010

Nükleer Başlıklı Kız
Favela Records/Arda Müzik

İsim yaratıcı müzik güzel


İsimlerini uzun zamandır duyduğumuz fakat albümlenememiş bir gruptu Nükleer Başlıklı Kız. Esprili isimleri kadar soft rock diye nitelendirebileceğimiz müzikleri de başarılıymış. 1.5 yıldır hazırladıkları albümleri için harcanan emeğe değmiş. Grup kurulduğundan beri sabit kalabilmiş tek üye ve solist Billur H. Yapıcı’nın tekniği çok güçlü olmasa da şarkıların altından başarıyla kalkıyor. Tansel Turna’nın gitar riff’leri basit fakat akılda kalıcı. Grup, ilk kliplerini çektikleri şarkıları Maske ile 2006’da Nokia Supersound’da ilk 10’a kalmış, 2007’de Sony Ericsson Unistar yarışmasında birinci olmuştu. Müziklerini illa bir gruba benzetmek gerekir mi bilmem ama bazı vokal oyunlarında Paramore, bazı gitar riff’lerinde Gossip havası almak çok mümkün. Söz ve müziklerin tamamı gruba ait, elimizdeki albüm bir çıkış albüme göre başarılı, çok emek harcandığı belli. Çeşitli stüdyolarda kaydedilen albümün mastering’i İsveç’teki Cutting Room Stüdyolarında, ses teknisyeni Hakan Akesson tarafından yapılmış.

Albüm: Multitap - Takım Oyunu / Hürriyet Cuma-8 Ekim 2010

Multitap
Takım Oyunu
Multi Arts Production

İkincisi çıkana kadar en iyisi


Son yıllarda çıkmış en başarılı yerli albümlerden biri. Sözlerde gündelik hayat çok güzel işlenmiş. Elektronik ve rock soslu soundları gayet modern. İlk single Battaniyem ve eğlenceli klibi ciddi bir hayran kitlesiyle tanıştırdı Multitap’ı. Kaliteli ve eğlenceli müziklere ne çok ihtiyacımız varmış meğer. Grease müzikaline göndermeler bulunan son klipleri Çıbık, sürekli başa alıp izleme isteği uyandırıyor. Bu grup ağlamıyor, şikayet etmiyor, üzgün veya bezgin değil. Soğuk bir kışa yatay geçiş yaptığımız şu günlerde, yüzleri güldürebilecek yegane albüm. İkinci albümleri çıkana kadar kulağınızda kalsın, sıkılmazsınız.

Albüm: Santana - Guitar Heaven: The Greatest Guitar Classics Of All Time / Hürriyet Cuma-8 Ekim 2010

Santana
Guitar Heaven: The Greatest Guitar Classics Of All Time
Sony Music

Dersimiz rock tarihi


Latin gitar üstadı Santana, karşımıza yine bol vokalistli bir albümle çıktı. Rock tarihine yön vermiş çok sağlam parçaları arka arkaya dizmiş. Led Zeppelin’den girmiş, AC/DC’den çıkmış. Biraz Rolling Stones, Def Leppard, biraz da Cream ve The Beatles derken Rock tarihini önümüze koyuvermiş. Vokalist seçimleri mükemmele yakın. Şarkıların gerçek vokallerine yakın fakat orijinal sesler. AC/DC’den coverlanan Back In Black şarkısını, rapçi Nas ve Janelle Monae’den düet olarak dinliyoruz. Şarkıların genel olarak orijinal haline sadık kalınmış fakat aralarda tanıdık Santana soundu duyuluyor. Albümün belki de en güzel tarafı, yıllardır gerçek ses rengini duyamadığımız, gittikçe blues’dan uzaklaşan Jonny Lang’in, Santana’ya I Ain’t Superstitious’da eşlik etmesi ve blues gırtlağını konuşturması.

Albüm: Linkin Park - A Thousand Suns / Hürriyet Cuma-8 Ekim 2010

Linkin Park
A Thousand Suns
Warner Bros Records / EMI

Elektronik güzel de gitarlar nerede


Genç ve enerjik bir kitleye hitap eden Linkin Park, her albümde inceden değişen müziğiyle sağ gösterip sol vuruyor. Başlangıç albümü Hybrid Theory ile kulağımızın pek alışkın olmadığı sertlik ve enerjiye sahip olduğunu göstermişti. İkinci albüm Meteora, ilk albümü biraz tekrarlıyordu. Formül tutmuş, grup inanılmaz bir hayran kitlesine ulaşmıştı. Üçüncü albüm Minutes To Midnight öncekilerden daha farklıydı, eski hayranları çok da tatmin etmemişti. Elimizdeki albüm ise hayran kitlelerini genişleten sound’dan çok uzakta. Linkin Park’tan duymaya alıştığımız müzik bu değil. Cayır cayır bir gitar bile duymak imkansız. Albümün prodüktörlüğünü de yapan grubun DJ’yi Mike Shinoda, kendi proje grubu Fort Minor’da yaptığı deneysellikleri bu albüme taşımış. Bir grup bu kadar ani bir değişimi kaldırabilir mi bilinmez, fakat albüm kaliteli. Alternatif, hip-hop ve elektroniğin güzel bir birleşimi. Bir Linkin Park ürünü değil de herhangi bir grupmuş gibi dinlerseniz memnun kalırsınız.

Albüm: Neslihan Engin - Ruhum Su Aldı / Hürriyet Cuma-29 Ekim 2010

Neslihan Engin
Ruhum Su Aldı
Lirik Müzik

Eğitimin farkını anlamak için

Neslihan Engin, aslında uluslararası ilişkiler mezunu. Bir süre çeşitli mekanlarda, Nesli Plays Tori isimli konserler verdi. Piyano başında söylediği Tori Amos şarkılarında ne derece başarılı olduğunu gösterdi. Piyanosuyla söylediği şarkılara gayet müsait olan sesini tüm albümde çok iyi kullanan Neslihan Engin, üniversite eğitiminin ardından İTÜ MİAM’da Ses Mühendisliği ve Dizaynı bölümünü bitirdi. Albümün düzenlemeleri gayet güzel, konserdeymiş kadar canlı duyuyoruz her şeyi. Ayrıca Neslihan Engin, albümde şarkı söylemenin dışında piyano ve akordeonları da çalıyor. Yaşadığı her olaydan bir şarkı yarattığını söyleyen Engin, her parçayı bir hikaye gibi anlatmış. Şarkılar içinde benim favorilerim Bardan Adam Çıkmaz, Kaçtım ve Git Burdan. Bir şans verip kulak kabartmakta fayda var.

Albüm: Robbie Williams - In And Out Of Consciousness / Hürriyet Cuma-29 Ekim 2010

Robbie Williams
In And Out Of Consciousness (Greatest Hits 1990 - 2010)
Chrysalis Records

20 yıllık antoloji kaçmaz

Doğruya doğru; Take That’i hiç sevmezdim fakat Robbie Williams gruptan çıkmış en başarılı adam. Take That zamanlarında biraz geri plandaydı Williams fakat solo kariyerine başladığı andan itibaren kendini gösterdi. Şimdi karşımıza 20 yıllık bir zamanı kapsayan toplamayla çıkıyor. Genelde best of’ları sevmem, çünkü şarkı listesinde mutlaka eksik bulurum. Fakat bu albümde eksik bulmak zor. 2 CD’lik albümde 39 parça var. 1990’ların başından günümüze, en iyileri seçilmiş ve en güzeli kronolojiye de uymamışlar, 1990’da yayınlanan bir parçadan sonra 2010’da yayınlanan Bodies’i dinleyebiliyoruz. Bu albüm de arşivlik kapsamında ele alınabilir. Benim gibi arşiv delilerini ise rahatsız edecek bir eksik var albümde, daha doğrusu bir fazlalık. Normalde koruyucu jelatinin üstüne yapıştırılan sponsorun reklamı bu sefer CD kapağının üstünde duruyor. Çıkartmaya kalksam kapak zarar görecek, çıkartmasam Robbie’nin kafasının yanında bir kırmızılık...

Albüm: Leonard Cohen-Songs From The Road / Hürriyet Cuma-29 Ekim 2010

Leonard Cohen
Songs From The Road
Sony Music

Kulis görüntüleri ile birlikte

Basit ritmlerin, dokunaklı melodilerin ve muhteşem sözlerin sahibi Leonard Cohen’in son dönemine tanıklık edebileceğimiz müthiş bir albüm. Eski-yeni toplam 12 parça var içinde. Efsanenin son turnesinde verdiği konserlerde kaydedildi. Famous Blue Raincoat, The Partisan, Hallelujah ve Chelsea Hotel gibi klasikler eksik bırakılmamış. Efsaneyi canlı dinleyenleri en çok heyecanlandıracak şey ise albümün DVD’si. Leonard Cohen’in kızı Lorca Cohen’in çektiği 93 dakikalık kulis görüntülerini içeren DVD için bile bu albüm alınır. CD’nin içinden bir de falcı balık çıkıyor. Avucunuzun içine koyuyorsunuz, aldığı şekle göre kırmızı balık size bir şey söylemiş oluyor. Cohen’in bir bildiği vardır diyerek hemen falımıza bakıyoruz. Balığı bir kenara bırakırsak bu albüm arşivinizde mutlaka bulunması gereken bir parça, kaçırmak olmaz.

Albüm: Hurts - Happiness / Hürriyet Cuma-29 Ekim 2010

Hurts
Happiness
RCA

Yeni Depeche Mode mu?
 
Çıkmasını uzun süre beklediğim ve son zamanlarda dinlediğim en güzel albümlerden biri. Synth-pop ve Elektro-pop türlerinin çok kaliteli bir örneği olduğunu büyük rahatlıkla söyleyebilirim. Silver Lining ile açılan albüm, son şarkı The Water’a kadar pek çok güzellik sunuyor bizlere. Besteler ve sözler iki grup üyesi Theo Hutchcraft ve Adam Anderson’a ait. Birkaç aydır, ilk single’ları Wonderful Life’ın klibi internette elden ele paylaşılıyordu. Devotion adlı parçada Kylie Minogue’un da sesini duyacaksınız, çok iyi bir şarkı. Ayrıca internette araştırırsanız, Kylie’nin, Hurts’ten akustik olarak cover’ladığı Wonderful Life’ın videosuna da ulaşabilirsiniz. Bazı müzikseverlerin dediği gibi yeni Depeche Mode onlar mı, yoksa fazla abartılmış bir grup mu bekleyip göreceğiz. İngiltere turne biletlerini çok kısa sürede tüketmeyi başaran ve yakında Scissor Sister’s’ın alt grubu olarak yeni konserler verecek olan gurubun albümünde falso yok, hatta gayet güzel.

31 Ağustos 2010 Salı

Up The Irons Yahu!

Sen kaçtı hatırlamıyorum yaşım 10 filan olmalı. Daha o zamanlar yüzü sivilceli kuzenim "Kuzeeen bi grup buldum. Fear Of The Dark diye bi şarkı yapmışlar. Süppper metal" diyerek beni gaza getirmeye çalışmıssa da ben Manowar falan gibi zırtapozları dinlediğimden pek ilgilenmemiştim. İlgisizliğim kasedi dinlememle geçti ki tüm bu anlattıklarım 3 dakika ya sürdü ya sürmedi. "I am a man who walks alone" diyordu bir abi. İlgimi hemen çekti tabi. Durum böyle olunca baba bir cumartersi sabahı erkenden kaldırıldı ve kaset aldığım mekana doğru götürüldü. Fear Of The Dark, Piece Of Mind ve Somewhere In Time kasetleri alınarak mekandan çıkıldı. neden anlatıyorum bütün bunları? Bir kere müzik hızlı, melodik ve güzeldi. Sözlerin sıralnışları da şahaneydi (İngilizce bilmediğimden eni viki vokçe tribindeydim) vokal o zamana kadar hiç duymadığım gibi birşeydi. Beni benden alşmıştı. Albümleri hatmettiğim gibi Somewhere In Time'a aşık oldum. Sürekli dinledim ezberledim. Hala bırakın bir Iron Maiden albümü olmasını hayatımın en anlamlı kasedidir.

Şimdi hayatımı şekillendiren bu grup yeni albüm çıkardı. The Final Frontier...

Albümün orjinalini beklemeden birkaç hafta önce Doğu'nun gazıyla albümü korsanlayıp dinlemeye başladım. Eski albümlerle hayatta kıyaslamam. Hatta Hiçbir Maiden albümünü başka bir Maiden albümüyle kıyaslamam. Sonuçta 'Maiden Is Maiden'.
Müzikalite yine aşmış. Ama eksikler var kanımca. Bir kere introlar çok uzun. Hiç bir insan evladı o kada ruzun introyla ilgilenmez. Albüme adını veren şarkı The Final Frontier'in başındaki Satellite 15 neredeyse 4 dakikayı aşkın bir intro. İşin kötü tarafı intro Satellite 15 ve TFF şarkısının da tonları aynı bile değil. Şarkılar çok uzun ve fazla epik. Nerede bir Run To The Hills nerede bir The Trooper gibi kısa ve vurucu parçalar? Hem vokal partisyonları kısa geldi bana. Ayrıca Maiden'ı Maiden yapan melodilerde azalma gördüm. Nasıl bir grupsa Maiden, bunlar yüzünden albümden soğuyamıyorum bile. Ayrıca beni şaşırtan bir durum da bu albüme çok hızlı alışmış olmam. İlk dinlediğimden beri delicesine dinliyorum ve inanılmaz beğeniyorum. The Talisman ve Starblind ve Mother Of Mercy favorilerimdir. İkinci sıraya koyacağım parçalar ise TFF ve El Dorado.
Albümün lokomotifi kesinlikle Bruce Dickinson, bu benim fikrim tabi ki... Yani kısa ve az da söylese adam işini öyle mükemmellikte yapıyor. Ve o şahane sesiyle peak noktalara çıkışları hala çok güçlü (bkz: Mother Of Mercy) Bu arada unutmamak lazım beni en gaza getiren en Maidenesque parça The Alchemist. Dikkatle dinleyiniz. Leziz...

Kısacası yılın en bomba işlerinden biri EMI etiketiyle çıkan Iron Maiden - The Final Frontier'dır. Kaçırılmasın sakın, yıllarca dinleseniz her notada farklı bir tad alacağınıza eminim. Şahsen Maiden dediğin bana göre budur zaten. 10 yıl dinlemediğin bir parçasını dinlediğimde bir sözden veya bir melodiden çok farklı hazlar alırım.

22 Ağustos 2010 Pazar

Eyy, Metal Edge sözüm sana!!

Olacak iş değil!!!
Kızdırıyorlar beni. Geçtiğimiz yıl, Metal Edge Dergisi Ocak sayısında filan 50 muhteşem metal fronttmanini seçmiş. Pek umursamamıştım listeyi görünce neticede hepsini biliyor dinliyorduk. Fakat listenin baştan savmalığı sinirlendirmişti (halbuki sanane değil mi?) Listede bana göre alt sıralarda olması gerekenler üstlerde cirit atıyor, birçok kişinin tanımadığı zat-muhteremler ön saflarda koşturuyordu. Neyse zevkler tartışılmazdı. Az önce Blabbermouth.com adlı güzide sitede dolaşırken bunun söz edildiği yazının hala en çok okunan haberlerden biri olduğunu gördüm. Daha doğrusu bu hafta fazlasıyla okunmuş. Neyse liste bir yere kadar iyi gidiyor. Hatta Robert Plant'le başladığı için seviniyoruz bile fakat o da nesi Dave Mustaine bile yok listede. Onu geçtim Ac/Dc'den Bon Scott yok. O'nun yerine yapıştırmışlar Angus Young'u. Velhasıl kelam, liste aşağıdaki gibi bir bakıverin de yorumlarınızı alalım.Belirtmek lazım ki Blabbermouth kişileri de bizim yanımızda, onlar da beğenmemişler listeyi.

HAKKINI YEDİRMEYİZ DAVE BABA



orcinale buradan gidelim


The 50 ADET MİS GİBİ LEZİZ GİBİ FRONTMEN:

1. Robert Plant (Band of Joy, Led Zeppelin, Rockestra, The Honeydrippers, Page and Plant, Strange Sensation, Alison Krauss)
2. Bruce Dickinson (Iron Maiden, Samson)
3. Ronnie James Dio (Elf, Rainbow, Black Sabbath, Dio, Heaven and Hell)
4. Axl Rose (Guns N' Roses, Hollywood Rose, L.A. Guns, Rapidfire)
5. James Hetfield (Metallica)
6. Angus Young (AC/DC) (Argue it if you don’t agree!)
7. Alice Cooper (Alice Cooper)
8. Steven Tyler (Aerosmith)
9. David Lee Roth (Van Halen)
10. Ozzy Osbourne (Black Sabbath, Ozzy)
11. Mike Patton (Faith No More, Mr. Bungle, Fantômas, Tomahawk, Peeping Tom, Lovage, John Zorn, Kaada/Patton, Dillinger Escape Plan, Hemophiliac, Maldoror, General Patton vs. The X-Ecutioners)
12. Gene Simmons (Kiss, Wicked Lester) (Argue it if you don’t agree!)
13. Dee Snider (Twisted Sister, Desperado, Widowmaker, S.M.F.'s (Sick Mother Fuckers) )
14. HR (Bad Brains, Human Rights)
15. Rob Halford (Judas Priest, Fight, 2wo, Halford, Bullring Brummies)
16. Sebastien Bach (Madam X, Skid Row, Frameshift, Damnocracy)
17. Iggy Pop (The Stooges, The Iguanas)
18. Henry Rollins (State of Alert, Black Flag, Henrietta Collins and the Wifebeating Childhaters, Rollins Band)
19. Marilyn Manson (Mrs. Scabtree, Marilyn Manson)
20. Serj Tankian (System of a Down, Serart, Axis of Justice,)
21. Phil Anselmo (Superjoint Ritual, Christ Inversion, Down, Arson Anthem, Viking Crown, Pantera)
22. Lemmy (Motörhead, The Rockin' Vickers, The Head Cat)
23. Trent Reznor (Nine Inch Nails Pigface, Tapeworm)
24. Kerry King (Slayer) (Argue it if you don’t agree!)
25. Danzig (Misfits, Samhain, Danzig)
26. Zach De La Rocha (Rage Against the Machine, Inside Out, Hardstance, One Day as a Lion)
27. GG Allin
28. Scott Ian (Anthrax, Stormtroopers of Death, Damnocracy, Pearl) (Argue it if you don’t agree!)
29. Rob Zombie (White Zombie, Scum of the Earth)
30. Tomas Lindberg (At the Gates, Disfear, The Great Deceiver, The Crown, Skitsystem)
31. Maynard James Keenan (TexA.N.S., Children of the Anachronistic Dynasty, Tool, Green Jellÿ, Tapeworm, A Perfect Circle, Puscifer)
32. Gaahl (Gorgoroth, Trelldrom, Wardruna)
33. David Coverdale (Whitesnake, Deep Purple)
34. Doro (Snakebite, Warlock)
35. Greg Puciato (The Dillinger Escape Plan)
36. Vince Neil (Mötley Crüe)
37. Wendy-O-Williams (Plasmatics)
38. Lita Ford (The Runaways)
39. Conrad Lant (Venom, Cronos, Probot)
40. Mike Muir (Suicidal Tendencies, No Mercy, Infectious Grooves)
41. Alexi Laiho (Children of Bodom, Sinergy, Kylähullut, Impaled Nazarene)
42. Jeff Walker (Carcass, Blackstar, Brujeria, Electro Hippies)
43. Tom G Warrior (Hellhammer, Celtic Frost, Apollyon Sun, Triptykon)
44. Wino (The Obcessed, Spirit Caravan, St. Vitus, Wino)
45. Joey Demaio (Manowar)(Argue it fuckers!)
46. Chuck Billy (Testament, Dublin Death Patrol)
47. Mike Monroe (Hanoi Rocks, Demolition 23)
48. Dead (Mayhem, Morbid)
49. Sakevi (GISM)
50. Till Lindemann (Rammstein, First Arsch)

17 Ağustos 2010 Salı

Bono Gazze'den de bahset....

Cumartesi günü Hürriyet'te yayınlanan U2 haberimi aşağıda okuyabilirsiniz. Tabi ki internet gibi sınırsız bir yerden bahsetmediğimiz için kısaltmak zorunda kaldığımız yerler oldu. Daha doğrusu toptan atmak... 
Attığımız yerler bunun gibi şeylerdi:

*Biliyorsunuz Bono dünyevi meselelere ve haksızlıklara karşı savaş açmış bir adam. Sevmeyenleri de bu yüzden sevmiyor zaten kendisini. Bir müzisyene göre belki haddinden fazla konuşsa da önemli noktalara parmak basıyor.
*Hakkında konuştuğu olaylar ve ülkeler veya uygulamalar gerçekten de tartışılmaya başlanıyor. İşte bu ünü sayesinde insanlar ondan birçok şey bekliyorlar. İtalya, Torino'daki konser öncesi stadyum etrafında birçok farklı görüntü vardı. Bunlardan en ilginci adını öğrenemediğim fakat kısaca konuşabildiğim bir İtalyan. Viva Palestina IT diye bir siteleri var arkadaşların. İtalyanlar ve Filistin'e dikkat çekiyorlar.

GAZZE'NİN SANA İHTİYACI VAR...
*Elektrik direğine asılı Filistin Bayrağı dikkatimi çekti ilk önce hemen fotoğraflarını çektim. Daha sonra bu gözlüklü arkadaşı gördüm. İntilizce bilmiyor ve italyanca bildiri dağıtıyordu. Bana da verdi bir tane tabi ki okuyamadım. Tek anladığım konunun özetiydi zaten: 'Bono Gazze'den de bahset./Bono Speak About Gaza - HELP GAZA...'




habere buradan zıp zıp 

Dev örümcek 23 gün sonra İstanbul’da

14.08.2010 - Hürriyet Cumartesi

U2 3600 turnesinin Avrupa ayağına İtalya’dan başladı. 6 Eylül’de İstanbul’da verecekleri korser ve şovun aynısını izlemek için geçen hafta Torino’da sahne önündeydim. Örümceğe benzeyen, konser bitiminde yürüyüp gidecek gibi duran 360 derecelik ünlü sahneleriyle dünyayı dolaşan efsaneyi en önden izledim
Barış AKPOLAT

· U2 için günümüzün en nüfuzlu grubu diyebiliriz. Başkanlarla aynı masalarda oturan ve dünyanın acı dolu köşeleri hakkında söyleyecek iki çift sözü olan bir öncüye, yani Bono’ya sahipler...
· Eğri oturalım doğru konuşalım, artık yaşla gelen bir göbeği olsa da rock star havasını hâlâ güzel kullanıyor. Her hareketi kontrollü fakat bu durum samimi duruşunu etkilemiyor.
· Dünyanın en çok kazanan grubu olarak bu meblağları da yine şovlarına yani hayranlarına yatıran bu gruba büyük bir alkış gerekiyor. Sahne o kadar ihtişamlı ki stadyum yanında küçük kalıyor.
· Bono uzun süredir siyatik siniri sıkışmasından mustarip. Ara verdikleri turneye Torino konseriyle yeniden başlayan Bono, çevik hareketleriyle gövde gösterisi yaptı.
· Glam rock tanrısı David Bowie’ye gönderme yaparak Space Oddity ile açılan konser, sakin başlayıp Beautiful Day ile bomba gibi devam etti.
· Alt grup olarak Kasabian’ı seyrettik. İstanbul’da ise Snow Patrol olacak alt grup.
· Bu kadar çok hit çıkarmış bir grubun herkesi sevindirmesi için iki güne ihtiyacı olduğunu düşünerek elimizdekiyle mutlu olmaya baktık. Konserin genelinde klasikleşen With or Without You, Elevation, Vertigo, Hold Me, Thrill Me Kiss Me Kill Me ve Sunday Bloody Sunday gibi parçalarını çaldılar.
· Konserin en önemli anlarınıysa yayınlanmamış iki parça oluşturdu. North Star ve Glastonbury isimli parçalar şimdiden internette dolaşıyor.
· Konserde çelişkiler de göze çarpıyordu. Çevreye bu kadar duyarlı olan U2’nun hazırladığı dev sahnenin büyük bir enerjiye ihtiyaç duymadığı ve çevreye zarar vermediği söylenemez.
· Bono sistemi eleştirse de sürekli güçlülerle yan yana görünüyor. Sponsoru Blackberry’nin ‘Blackberry Loves U2’ yazılı standı da ister istemez gözüme takıldı. Ayrıca Bono’nun, gitarist The Edge’nin konserden iki gün sonraki 49. doğum gününü kutlaması fakat 65. yıldönümü konsere rastlayan Hiroşima yıkımına dair tek laf etmemesi de birçok insana garip geldi.

ERKEN GİDENE SAHNE ÖNÜ

Konserin en dikkat çeken tarafı sahne önü uygulamasıydı. Uzun süredir konser ve festivallerde sahne önünü, paralı fakat diğer hayranlar kadar ateşli olmayan seyircilerin doldurması tartışılıyor. U2 bu duruma bir çözüm bulmuş ve konser alanına 2-3 gün önceden gelip çadır kuran ilk 2500 kişiyi en öne aldırmış. Yani İstanbullu hayranlarının birkaç gün önceden sıraya girmesinde yarar var; benden söylemesi.

46 METRELİK SAHNE

Hazırlanan devasa sahnenin yüksekliği 46 metre. Sahnenin ortasındaki ekran açıkken 13 bin, kapalıyken 3 bin 994 metrekare. Bu dev ekran, 5 yüz bin piksel, 320 bin hızlandırıcı, 30 bin kablo ve 150 bin makineli parçadan oluşuyor. Aynı anda üç farklı şehre kurulan sahnenin sökülmesi altı, stadyumdan çıkarılmasıysa 48 saat. Pozitif ve İKSV işbirliğiyle, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın katkılarıyla İstanbul’da konser verecek U2’nun performansı kaçmaz. Çünkü daha önce hiç konser seyretmediğinizi anlayacaksınız.

14 Ağustos 2010 Cumartesi

War Of The Worlds = U2 Kafası

Uzun süredir bir blog kurmak istiyordum. Yıllar geçti aradan askerlik filan da geçti. Hayat geçiyordu artık "Harekete geç!!" diyerek kızdım kendime ve başladım. Başlangıç da güzel oldu hani. U2 kafası...
Geçtiğimiz hafta sevgili dostumun düğünün kaçırmama neden olan bir haber sonucunda hazırladığım bavulumu kapıp sabahın köründe Atatürk Havalimanı'na gittim. Gazetedeki işleri gününden önce bitirebilmek için az uykuyla yaşamıştım, uykulu gözler ve bitkisel hayata geçmekte fasülyeden hallice beynimi de çantama koyup arkadaşlarla buluştum. Arkadaş dediğime bakmayın, havaalanında tanıştım Ayşe dışındakilerle. NTV Yekta, Milliyet Mehmet, Cumhuriyet Zülal, İKSV Ayşe, Pozitif Işıl, Sabah Artanç ve Burcu ve diğerleriyle sabahın köründe "sizin de mi yolculuk Torino" soruları eşliğinde buluştuk. Kargalar uyanmamış...
3 Günlük gezinin ana hatlarını U2 ve devasa sahnesiyle boy gösterdiği (klişe no:1) 360 derece turnesi oluştursa da yenen pizzalar ve dostça muhabbet içinde içilen muhteşem bira ve şaraplar ruhumuzu tatmin etti. U2 konseri, Bono ve The Edge muhteşemdi, hele bu adamları canlı seyretmek. Red Zone kısacxası sahne önünden fotoğraflar çekmiş olmanın muhteşem sevincini de yaşadım ayrıca. Fantastik hareketler ve galaktik sahne düzeli kurgubilim tadındaydı. Locamızdan konseri seyrederken içilen şampanyalar sonucunda sahnenin kendi kendine hareket edip şehir değiştirebileceğinden bile bahsettik. Kısacası 6 Eylül İstanbul konserinin kaçıırsanız bir daha konsere filan gitmeyiniz. Şimdiye kadar seyrettikleriniz birer kostümlü prova...
Detay elbette vereceğim. Ama önce yarın ki Hürriyet Cumartesi elinize geçsin. Gazete kokusuyla birlikte sayfaları çevirin.Yarın yazıda yer sıkıntısından dolayı bahsedemediğim birkaç önemli gördüğüm detayı ve görseli paylaşacağım.